BIZ + ONLAR = BIZ
Önceki yazılarımı takip edenleriniz ötekileştirme, öfke, linç, kutuplaşma gibi konulara olan hassasiyetimi ve bu meseleleri anlama telaşımı bilirler. Tam da seçim öncesi ve deprem felaketi sonrası kendimi gene bu konulara kafa yorarken buldum. Yüksek sesle düşünmek, politik duruşunuz ne olursa olsun, içimi darlayan konulara sizleri de ortak etmek istedim.
Bu seferki konumuz, yukarıda saydığım meselelerin aslında en somut ve en çok ortaya çıktığı alanlardan biri: dil.
Geçen hafta, sadece lisans düzeyindeki öğrencilerin araştırmalarını sundukları okul çapında bir sempozyuma katılana kadar, farklı diller konuşmayı hep İngilizce, Almanca, Japonca gibi farklı farklı diller bilmek bağlamında değerlendirmiştim. Bir öğrencinin Amerika’daki farklı ideolojileri temsil eden haber kanallarında kullanılan sözcük kümeleri ve bunların kutuplaşmaya olan etkisi ile ilgili araştırmasını dinledikten sonra oturup bu konuda biraz daha okudum. Paylaşacağım bulguların size çok da yabancı gelmeyeceğini tahmin ediyorum.
Araştırmalarda kullanılan dil örneklerinin çoğu haber kanalları, bu kanallarda kullanılan videolar, videoların altına yapılan yorumlar ve sosyal medya paylaşımlarından toplanmış. Araştırma kapsamına alınan sözcük kümeleri ise “biz / onlar” ve bazı politik isimler ve anahtar kelimelerin öncesinde ve sonrasında kullanılan kelimeler olarak belirlenmiş. Örneğin “biz hep halkımız için çalıştık. X partisi destekçileri hırsız. Onlar sizin emeklerinizi çaldı.” cümlelerinde biz/halk ve onlar/hırsız kelimelerini küme olarak düşünebilirsiniz. Verilen mesaj ise net: Biz halkın yanındayız; onlar sizin emeklerinizi çalıyor. Bu ve benzeri sözcük kümeleri çok kez tekrarlandığında belli kitlelerin doğruları haline geliyor ve “onlar” denilen ve bazen kim oldukları bile tam olarak belli olmayan kişilere karşı bir öfke ve hatta düşmanlık oluşuyor. (Bu araştırmaların bazılarının bağlantılarını yazının sonuna ekledim.)
Karşıma çıkan en ilginç araştırmalardan biri ise Carnegie Mellon Üniversitesi ve Azad Teknoloji Üniversitesi’nden araştırmacıların machine translation / makine çevirisi kullanarak yaptıkları bir dil analiz çalışması. Herkes İngilizce konuşuyor olsa da Amerika’da Cumhuriyetçiler ve Demokratlar olmak üzere iki farklı politik grubun, farklı iki dil konuştuğu ve bu iki dilin birbirine çevrilmesi sonucu kutuplaşmaların hangi konularda ve nasıl ortaya çıktığını bulabilecekleri hipotezi ile yola çıkmış bu araştırmacılar. 6.5 milyon kullanıcının 200.000den fazla videoya bıraktığı 86.6 milyon yorumu hem kelime hem de kelime kümeleri bazında incelemişler.
Bana sorarsanız çalışmanın eriştiği en önemli üç bulgu şöyle:
- İki kutup birbirini çok benzer şekillerde suçlamış ve eleştirmiş. Örneğin, Demokratları desteklediği bilinen bir haber kanalında yorumcular “Cumhuriyetçiler Amerika’ya en büyük tehdit” derken, Cumhuriyetçileri desteklediği bilinen bir diğer haber kanalının yorumcuları ise “Demokratlar Amerika’ya en büyük tehdit” demişler.
- Aynı ulusal ya da global meseleden bahsedilirken farklı kelimeler daha çok tekrarlanmış. Hatta bazı durumlarda bazı anahtar kelimeler hiç kullanılmamış. Mesela mevzu temiz enerji olduğunda bir kanal güneş enerjisi lafını vurgularken diğer kanal aynı konuyu işlerken çoğunlukla fosil kaynak lafını tekrar etmeyi uygun görmüş. Bir kanal “Siyahi Yaşamlar Önemlidir” akımından bahsederken diğeri aynı olaylara “Bütün Yaşamlar Önemlidir” başlığını uygun görmüş.
- İki kutup birbirine aynı şekillerde küçümseyici söylemlerde bulunmuş. Örneğin bazı önde gelen siyasi kişilerin soy isimlerinin söylenişi ya da yazılışlarını değiştirerek dalga geçmiş ya da kötü ithamlarda bulunmuşlar.
Bu üç maddenin üçünün de hayat bulmuş halini farklı görüşler ya da partiler için Türkçe platformlarda da bulabilirsiniz. Hatta sosyal medya platformlarında işler çığırından çıkmış durumda. Zıt grupların yaptığı yorumlara bakarken şaşmamak mümkün değil. İki taraf da birbirine koyun, cahil, hırsız, kafası basmıyor, beyni yıkanmış gibi laflar ediyor.
Benim sorumsa çok temel bir soru: bu tartışmaları ve kutuplaşmayı “benim babam senin babanı döver!” seviyesinden yukarılara nasıl taşıyabiliriz? Yanıtınız “Önce onlar başlattı!” ya da “Yok Münire, taşıyamayız” ise şu anda okumayı kesip öfkenizin size karşı kazandığı zaferi kutlayabilirsiniz. Az da olsa sabır ya da umudunuz varsa devam edelim…
Öncelikle temel gerçekliklerden başlayalım. Hepimizin güzel gelecek hayalleri kuran ya da kurabilmek isteyen aile bireyleri ve arkadaşları var. Hepimiz, görüşümüz ne olursa olsun, mutlu ve huzurlu bir gelecek istiyoruz. Öfkeden yorulduk. O zaman sosyal medya ya da başka bir yerde sizinle zıt görüşte olanlara isimler takmadan önce bir kez daha düşünün. Yayımlanan haberle ilgili bildiğiniz başka bir gerçeklik varsa insanlarla lütfen onu paylaşın- sadece kendi anlatımınız ve sözlerinizle değil bilginin kaynağını da göstererek. Sizin görüşünüzü destekleyen öfkeli bir haber, resim ya da videoyu paylaşmadan önce doğruluğunu başka kaynaklardan teyit edin. Haber doğru ama üslup aşağılayıcı ise daha açıklayıcı bir kaynak üzerinden paylaşın haberi — bu konuda sosyal medya kullanıcılarına yalvarıyorum. Ve unutmayın ki sosyal medya algoritmaları sizin öfkenizi besleyecek cinsten. Ne kadar bağırgan üslupta paylaşım yapar ve takip ederseniz o kadar aynı türde yayın önünüze çıkacak. Öfkeden pamuklara saracak sosyal medya sizi.
Yapabileceğimiz bir diğer şey ise “kim, ne demiş”ten ziyade kendi dediklerimize odaklanmak. Nasıl bir gelecek istiyorsunuz? Şu anda ülkemizde ne olsaydı güzel olurdu? Siz buna birey olarak nasıl katkıda bulunabilirsiniz? Birbirlerine çemkirmek dışında siyasilerimiz bizim için neler yapsın istersiniz?
“Bende hayal edecek güç kalmadı!” diyenleri de izninizle en azından sessiz olmaya davet edeceğim. Yüz yıl önce bu ülke kurulurken kimsenin gücümüz kalmadı diyecek lüksü yoktu. Şu anda bizim de hayal kuramama lüksümüz yok.
Daha umut dolu ve öfkemizi daha güzel bir dünya kurmak için yakıt olarak kullandığımız günlerde görüşmek dileğiyle,
Münire Bozdemir
Mayıs 2023 , ABD
Birincil Kaynak:
https://arxiv.org/pdf/2010.02339.pdf
İkincil Kaynaklar:
https://link.springer.com/article/10.1007/s42001-022-00196-2
Not: Kaynakları Google Çeviri kullanarak Türkçe okuyabilirsiniz. Çeviremezseniz ya da direkt benden duymak isterseniz, bana çekinmeden yazabilirsiniz.